Farkında mısınız, ne kadar fazla mesaj var etrafımızda sadeleşmeye yönelik? Ne kadar fazla sinyal alıyoruz çeşitli
kaynaklardan, sadeleşin, azalın, rahatlayın diye..
Bir arkadaşımın önerisi ile buna dair bir
kitap almıştım Yiğitin 2 yaş krizi döneminde, “Daha Sade Bir Hayat” Yazarları Kim
John Payne ve Lisa M.Ross. Zevkle okudum, o dönemde büyük oranda uyguladım..Temelinde çocuğun
hayatını yavaşlatmaya, etrafındaki uyaranları azaltmaya yönelik ipuçları
veriyordu. Aslında en kolayı çocuğun odasından başlamak, odası ve oyuncaklarını
sadeleştirmek. Ona yetecek birkaç parça gelişimine ve duygularına uygun oyuncak
o kadar yeterli ki, fazlası hem çocuğu hem de ebeveyni yoruyor ve strese
sokuyor.. Tabi bu oyuncak elemesini onun haberi olmadan yapmak daha kolay
oluyor. Belirli zamanlarda kenara ayırdığınız oyuncakları dönüşümlü olarak
çocuğa verdiğinizde, inanın oyuncakları daha kıymetli oluyor :) Bir diğer konu, onu kendi günlük yoğun
temponuza uydurmaya çalışmaktansa sizin olabildiğince ona uyması... En azından onunla geçirilen zamanlarda
hızınızı ve uyaranları TV, reklamlar , telefon vb azaltın. Beslenme düzeninde
bile sadeleşmeye gidebiliyorsunuz. Düzenli ve öngörülebilir öğünler hazırlayarak
hem siz yıpranmıyorsunuz hem de çocuğu yormuyorsunuz. Hele ki bu kadar düzenli
giden sisteme arada sürpriz dışarı yemekleri koyduğunuzda çocuğunuza tam bir
sürpriz yaşatabiliyorsunuz. Son olarak, gününüzü planladığınız ve onun
beklediği doğrultuda yaşamaya özen gösterin. Sizin sebep olduğunuz hayal
kırıklıkları, onların üzerinde büyük bir stres yükü olabiliyor... Çalışan bir anne olarak bu son cümle hep içimi acıtır :(((
Ben bu yeni bilgininin heyecanını yaşarken, aslında etrafta sadeliğe yönelten ne kadar çok mesaj olduğunu gördüm; mimaride, ekonomide, sosyal yaşamda farklı fikir liderleri tarafından söylenen aynı sözler...
En dikkat çekicilerinden biri, aslında çok yeni olmasa da son
zamanlarda yine medyada yer bulan Dave Bruno’nun “100 Thing Challenge” (100
Eşya ile yaşamak) akımı. Fazlalıklardan kurtulun, yeni fazlalıklardan kaçının ve
yaşam önceliklerinizi tekrar gözden geçirerek değişikliğe gidin. Benim dilimde, alışverişi azaltın, yeni şeyler almayı reddedin, sadeleşin...
Her haftasonu “büyük, çok büyük” hediye
bekentisi olan bir çocuk hayal edin. Oyuncakçıda, kutu ne kadar büyükse, ne
sıklıkla oyuncak sahibi oluyorsa o kadar mutlu olan ya da öyle olduğunu sanan
ve her geçen gün doyumsuzlaşan? Bu yeni
büyük oyuncak yerine, hep birlikte yeni
bir oyun yaratmak, çiçek ekmek, bahçe sulamak, takip edebileceği ve
eğlenebileceği sorumluluklar vermek,
AVM’lerde zaman öldürmek ve oyuncakçılara direkt maruz kalmaktansa biraz
daha doğayla iç içe olabilmek... Biraz daha onunla birlikte olabilmek.. Ona
tekdüze ve sakin bir huzur vermek?
Bu kadar yazdım anlattım ama atalarımız bu olayı çoktan
bitirmiş zaten “Azıcık aşım kaygısız başım” lafı ile.. Bizse tatmin olmayıp global yeni
referanslar peşinde koşuyoruz. Sadeleşelim derken acaba yine mi karışıyoruz? :)
Editörün Notu:)
Neredeyse unutuyordum, peki neden bu yazının başlığı "sade poğaça tadında hayat"?
Geçen gün Yiğitle kahvaltı için poğaça almaya gittik. Oğluma sordum büyük bir telaşla neyli istiyorsun oğlum? Kıymalı, Otlu, Peynirli, Patatesli... diye sayarken ben, ne dedi benim kuzum biliyor musunuz?
-Sadesiz istiyorum ben anne...!!??
Editörün Notu:)
Neredeyse unutuyordum, peki neden bu yazının başlığı "sade poğaça tadında hayat"?
Geçen gün Yiğitle kahvaltı için poğaça almaya gittik. Oğluma sordum büyük bir telaşla neyli istiyorsun oğlum? Kıymalı, Otlu, Peynirli, Patatesli... diye sayarken ben, ne dedi benim kuzum biliyor musunuz?
-Sadesiz istiyorum ben anne...!!??
Çok tatlı"sadesiz poğaça"..Ben de isterim..
YanıtlaSilÇok tatlı"sadesiz poğaça"..Ben de isterim..
YanıtlaSil