Benden & Bizden Hikayeler

Ne yesek?

1 Nisan 2015 Çarşamba

Sade Poğaça Tadında Bir Hayat


Farkında mısınız, ne kadar fazla mesaj var etrafımızda sadeleşmeye yönelik? Ne kadar fazla sinyal alıyoruz çeşitli kaynaklardan, sadeleşin, azalın, rahatlayın diye..
Bir arkadaşımın önerisi ile buna dair bir kitap almıştım Yiğitin 2 yaş krizi döneminde, “Daha Sade Bir Hayat” Yazarları Kim John Payne ve Lisa M.Ross. Zevkle okudum, o dönemde büyük oranda uyguladım..Temelinde çocuğun hayatını yavaşlatmaya, etrafındaki uyaranları azaltmaya yönelik ipuçları veriyordu. Aslında en kolayı çocuğun odasından başlamak, odası ve oyuncaklarını sadeleştirmek. Ona yetecek birkaç parça gelişimine ve duygularına uygun oyuncak o kadar yeterli ki, fazlası hem çocuğu hem de ebeveyni yoruyor ve strese sokuyor.. Tabi bu oyuncak elemesini onun haberi olmadan yapmak daha kolay oluyor. Belirli zamanlarda kenara ayırdığınız oyuncakları dönüşümlü olarak çocuğa verdiğinizde, inanın oyuncakları daha kıymetli oluyor :) Bir diğer konu, onu kendi günlük yoğun temponuza uydurmaya çalışmaktansa sizin olabildiğince ona uyması...  En azından onunla geçirilen zamanlarda hızınızı ve uyaranları TV, reklamlar , telefon vb azaltın. Beslenme düzeninde bile sadeleşmeye gidebiliyorsunuz. Düzenli ve öngörülebilir öğünler hazırlayarak hem siz yıpranmıyorsunuz hem de çocuğu yormuyorsunuz. Hele ki bu kadar düzenli giden sisteme arada sürpriz dışarı yemekleri koyduğunuzda çocuğunuza tam bir sürpriz yaşatabiliyorsunuz. Son olarak, gününüzü planladığınız ve onun beklediği doğrultuda yaşamaya özen gösterin. Sizin sebep olduğunuz hayal kırıklıkları, onların üzerinde büyük bir stres yükü olabiliyor... Çalışan bir anne olarak bu son cümle hep içimi acıtır :(((

Ben bu yeni bilgininin heyecanını yaşarken, aslında etrafta sadeliğe yönelten ne kadar çok mesaj olduğunu gördüm; mimaride, ekonomide, sosyal yaşamda farklı fikir liderleri tarafından söylenen aynı sözler... En dikkat çekicilerinden biri, aslında çok yeni olmasa da son zamanlarda yine medyada yer bulan Dave Bruno’nun “100 Thing Challenge” (100 Eşya ile yaşamak) akımı. Fazlalıklardan kurtulun, yeni fazlalıklardan kaçının ve yaşam önceliklerinizi tekrar gözden geçirerek değişikliğe gidin. Benim dilimde, alışverişi azaltın, yeni şeyler almayı reddedin, sadeleşin...
Her haftasonu “büyük, çok büyük” hediye bekentisi olan bir çocuk hayal edin. Oyuncakçıda, kutu ne kadar büyükse, ne sıklıkla oyuncak sahibi oluyorsa o kadar mutlu olan ya da öyle olduğunu sanan ve her geçen gün doyumsuzlaşan?  Bu yeni büyük  oyuncak yerine, hep birlikte yeni bir oyun yaratmak, çiçek ekmek, bahçe sulamak, takip edebileceği ve eğlenebileceği sorumluluklar vermek,  AVM’lerde zaman öldürmek ve oyuncakçılara direkt maruz kalmaktansa biraz daha doğayla iç içe olabilmek... Biraz daha onunla birlikte olabilmek.. Ona tekdüze ve sakin bir huzur vermek? 

Bu kadar yazdım anlattım ama atalarımız bu olayı çoktan bitirmiş zaten  “Azıcık aşım kaygısız başım” lafı ile.. Bizse tatmin olmayıp global yeni referanslar peşinde koşuyoruz. Sadeleşelim derken acaba yine mi karışıyoruz?  :)


Editörün Notu:)
Neredeyse unutuyordum, peki neden bu yazının başlığı "sade poğaça tadında hayat"?
Geçen gün  Yiğitle kahvaltı için poğaça almaya gittik. Oğluma sordum büyük bir telaşla neyli istiyorsun oğlum? Kıymalı, Otlu, Peynirli, Patatesli... diye sayarken ben,  ne dedi benim kuzum biliyor musunuz?
-Sadesiz istiyorum ben anne...!!??

2 yorum: